
Table of Contents
Türkiye, tarihsel olarak pek çok büyük deprem yaşamış bir ülke. Özellikle son yıllarda üst üste yaşadığımız depremler, halkın psikolojisini derinden etkileyen bir soruna dönüştü. Bu depremler, bazen sadece fiziksel değil, duygusal ve zihinsel anlamda da ciddi travmalara yol açabiliyor. Depremler, hem geçmişteki korkuları tetikliyor hem de geleceğe dair belirsizlikleri arttırıyor. Peki, son İstanbul depremi ve diğer üst üste gelen depremler, psikolojimizi nasıl etkiliyor?
Deprem Korkusu ve Anksiyete
Türkiye’deki üst üste depremler, insanlar arasında giderek artan bir deprem korkusu yaratmış durumda. 1999 İzmit depremi, Türkiye’de büyük bir travma yarattı ve ardından gelen her büyük sarsıntı, bu travmayı yeniden gündeme getirdi. Deprem korkusu, özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için çok belirgin bir hal almış durumda.
Son İstanbul depremi, bu korkuyu daha da yoğunlaştırdı. İstanbul, milyonlarca insanın yaşadığı bir metropol ve deprem riski taşıyan bir bölgede bulunuyor. Deprem ihtimali herkesin zihninde, gece gündüz demeden varlığını sürdürüyor. Bu durum, kaygı düzeyini arttırıyor ve özellikle anksiyete bozukluklarına yol açabiliyor. İnsanlar, sürekli bir “deprem olacak mı?” kaygısıyla yaşarken, anksiyete atakları ve uyku sorunları sıkça görülüyor. Hatta bazı insanlar, deprem korkusuyla yaşamaya o kadar alışıyor ki, evde ya da işte her an deprem olacakmış gibi bir ruh haliyle yaşıyorlar.
Deprem korkusunun anksiyeteye dönüşmesi, kişilerin gündelik yaşamlarını, ilişkilerini ve iş hayatlarını olumsuz etkileyebiliyor. İnsanlar, sürekli olarak bir tehdit algısı altında yaşadıkları için duygusal olarak tükeniyorlar. Bu korku, bir zaman sonra yalnızca fiziksel güvenlik değil, psikolojik güvenlik duygusunun da zedelenmesine yol açıyor.
Bilinçaltındaki Travmalar ve Sürekli Gerilim
Üst üste yaşanan depremler, insanların bilinçaltında derin izler bırakabiliyor. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde, deprem geçmişinde yaşanan felaketlerin hatırlanması, toplumsal bir travma oluşturuyor. 1999 depremi, pek çok aile için kayıplar ve büyük acılarla hatırlanıyor. Bu travma, bir sonraki depremde aynı şeylerin yaşanabileceği korkusuyla birleştiğinde, sürekli bir gerilim hali yaratıyor.
Son İstanbul depremine dair endişeler, insanların “yine mi olacak?” düşüncesiyle hareket etmelerine yol açıyor. Bu durum, özellikle büyük kayıplar yaşayan bireylerde, sürekli bir stres ve kaygı hali oluşturuyor. Psikologlar, bu tür travmaların, uzun vadede depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi ciddi psikolojik sorunlara yol açabileceğini belirtiyorlar.
Bilinçaltındaki bu korku, her an deprem oluyormuş gibi bir his yaratıyor ve insanlar bu duygudan kurtulmakta zorlanıyor. Bu da toplumsal anlamda bir tür “gerilim” ortamı yaratıyor. Kişiler, fiziksel olarak güvende olsalar bile, psikolojik olarak kendilerini güvende hissetmiyorlar.
Toplumsal Dayanışma ve Birliktelik Hissi
Depremler, çoğu zaman toplumsal dayanışmanın arttığı anlar da yaratır. Türkiye, her ne kadar büyük bir felaketten çıkmış olsa da, yaşanan zor zamanlar, insanları birbirine yakınlaştırabilir. Depremin ardından yaşanan yardımlaşma, gönüllü çalışmalar ve yardımlar, toplumsal bağları güçlendirebilir. Bu bir nevi “toplumsal iyileşme” süreci olabilir.
İstanbul depremi gibi büyük bir olasılığın gündemde olması, insanların “birlikte daha güçlü olacağız” duygusunu hissetmelerine yol açabilir. Kişisel anlamda zorlayıcı olsa da, toplumsal dayanışma duygusu insanların psikolojik olarak iyileşmelerine yardımcı olabilir. Depremler, bazen, sevdiklerimizle, komşularımızla daha yakın bağlar kurmamıza da neden olabilir.
Ancak, bu dayanışma duygusu bir yandan da başka bir gerilimi beraberinde getirebilir. İnsanlar, sadece kendileri için değil, aynı zamanda çevreleri için de endişelenmeye başlarlar. Bu da, kişisel güvende olma duygusunu zayıflatabilir ve yine bir kaygı yaratabilir.
Deprem Sonrası Psikolojik İyileşme Süreci
Bir deprem sonrasında, psikolojik iyileşme süreci zorlu bir yol olabilir. Yaşanan fiziksel ve duygusal kayıplar, bireylerin yaşamlarını temelden etkileyebilir. İstanbul depremi gibi büyük bir felaketten sonra, insanlar kaybettikleri eşyalarını, evlerini ve sevdiklerini geri kazanmak için büyük bir çaba gösterirler. Fakat duygusal olarak iyileşmek, zaman alabilir.
İnsanların psikolojik olarak iyileşme süreçleri, ne kadar destek aldıklarıyla doğrudan ilgilidir. Depremzedelere psikolojik destek sağlamak, yalnızca travma sonrası yaşadıkları zorlukları atlatmalarına yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun genel psikolojik sağlığını da iyileştirebilir. Aksi takdirde, travmaların etkisi uzun süre devam edebilir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki üst üste depremler, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan büyük bir yük oluşturuyor. İstanbul depremi gibi büyük tehditler, toplumu büyük bir kaygı ve belirsizlik içinde bırakabiliyor. Deprem korkusu, bilinçaltındaki travmalar ve toplumsal dayanışma gibi faktörler, insanların psikolojik durumlarını doğrudan etkiliyor. Bu durumun üstesinden gelebilmek için, bireylerin ve toplumun psikolojik destek alması, güvenli yaşam alanları oluşturulması ve afet sonrası iyileşme süreçlerinin hızlandırılması önemlidir.