Orhan Veli Kanık’tan Bir Garip Manifesto ve Saklı Kalan Gerçekler

Orhan Veli Kanık’tan Bir Garip Manifesto ve Saklı Kalan Gerçekler

Orhan Veli Kanık'tan Bir Garip Manifesto

Orhan Veli Kanık, Türk şiirinde devrim yaratan bir şair olarak, edebiyat dünyasını derinden sarsmıştır. 1941 yılında arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile birlikte ortaya koyduğu Garip akımı, geleneksel şiir anlayışına adeta bir başkaldırı niteliğindeydi. Şüphesiz bu akımın manifestosu, modern Türk şiirinin dönüm noktalarından birini oluşturdu.

Garip Akımı nedir? Aslında bu akım, ölçü ve kafiyeyi reddeden, günlük konuşma dilini şiire taşıyan ve sıradan insanın yaşamını merkeze alan yenilikçi bir hareket olarak tanımlanabilir. Özellikle Orhan Veli’nin öncülüğünde gelişen bu anlayış, şiiri yüksek zümreden alıp halka indirmeyi amaçlamıştır. Ancak bu manifestonun pek bilinmeyen yönleri ve şaşırtıcı detayları vardır.

Bu yazıda, Orhan Veli Kanık’ın Garip akımı manifestosunun gizli kalmış yönlerini, dönemin edebi ortamını ve bu cesur çıkışın Türk şiirine etkilerini inceleyeceğiz. Böylece, geleneksel kalıpları yıkan bu akımın ardındaki düşünce yapısını ve edebi vizyonu daha iyi anlama fırsatı bulacaksınız.

Garip Akımı’nın Doğuşu ve Arka Planı

Türk şiir dünyasında büyük bir kırılma noktası olan Garip Akımı, 1940’lı yılların başında edebiyat dünyasında yankı uyandırmıştır. Ancak bu akımın tohumları, 1930’ların Türkiye’sinde yavaş yavaş filizlenmiştir.

1930’lar Türkiye’sinde şiir ortamı

1930’lu yıllar, Türkiye’nin hem sosyal hem de kültürel anlamda büyük değişimler yaşadığı bir dönemdi. Biçim açısından serbest şiire yoğun bir ilgi vardı ve şiir dünyası çeşitli akımların etkisi altındaydı. Hece vezni neredeyse yalnızca Behçet Kemal Çağlar tarafından sürdürülüyor, Ahmet Kutsi Tecer ise Ülkü dergisi çevresinde halk şiiri geleneğinin yaygınlaşması için çaba harcıyordu [1]. Aynı zamanda Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı ve Cahit Külebi gibi şairler de serbest şiirler yazıyorlardı.

Bu dönemde yaşanan Dil Devrimi, sadece alfabeyi değil, Türkçe’nin özünü de değiştirmiş, edebiyat dünyasını derinden etkilemişti. 1932 yılında gerçekleşen bu devrim, aynı zamanda bir “edebiyat devrimi” olarak da nitelendiriliyordu [2]. Latin alfabesinin benimsenmesi, kelimelere yeni elbiseler giydirmiş, dönemin aydınlarının deyişiyle bir “medeniyet değişimi” yaşanıyordu.

Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’in bir araya gelişi

Garip hareketinin üç öncüsünün yolları Ankara Erkek Lisesi’nde kesişti. Orhan Veli Kanık ve Oktay Rifat ilk olarak ilkokulda tanışmış, Oktay Rifat’ın belirttiğine göre “asıl dokuzuncu sınıfta can ciğer arkadaş” olmuşlardı [3]. 1931 yılında İstanbul’dan Ankara’ya gelen Melih Cevdet ise bu ikiliye katıldı. Orhan Veli ve Oktay Rifat, Melih Cevdet’ten bir sınıf üstteydi [3].

Üç gencin edebiyata olan ilgisi ve şiir sevgisi kısa sürede meyvelerini vermeye başladı. 30 Teşrinievvel 1930 tarihinde çıkarılan Ankara Erkek Lisesi’nin “Sesimiz” adlı okul dergisinde her birinin yazı ve şiirleri yayımlandı [3]. Bununla birlikte, o dönemde yazdıkları eserler henüz Garip çizgisinden uzaktı ve daha çok geleneksel şiir anlayışını yansıtıyordu [4].

Varlık dergisi ve ilk şiirler

Gerçek anlamda Garip akımının temelleri, 1936 yılında atıldı. Lise öğrenimlerini tamamladıktan sonra yazmaya bir süre ara veren üç arkadaş, 1936’da Melih Cevdet’in “Cenub”, Oktay Rifat’ın “Portre” adlı şiirleriyle Gündüz dergisinde tekrar edebiyat dünyasına adım attılar [3]. Ancak asıl ilgiyi çeken eserleri, aynı yıl Varlık dergisinde yayımlandı.

Nahit Sırrı Örik’in önerisiyle derginin sahibi Yaşar Nabi Nayır, bu genç şairlerin eserlerini Varlık’ta yayımlamayı kabul etti [3]. Melih Cevdet’in “Ukde” adlı şiirinin ardından Orhan Veli’nin “Dört Şiir”i ile Oktay Rifat’ın “Eza” adlı şiiri dergide yer buldu. 1936’dan 1937’ye uzanan dokuz ay içinde, şiirleri dergide art arda yayımlandı.

Garip şiirinin ilk örnekleri ise Varlık dergisinin 15 Eylül 1937 tarihli 101. sayısında görüldü [3]. Oktay Rifat, Orhan Veli ve Mehmet Ali Sel (Orhan Veli’nin müstearı) imzasını taşıyan bu şiirler, ölçüsüz ve uyaksız yapılarıyla dikkat çekti [1]. O sırada Belçika’da bulunan Melih Cevdet de arkadaşlarının yazdığı tarzda vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazarak dergiye gönderdi ve üçünün şiirleri ilk kez derginin 104. sayısında (1 Sonteşrin 1937) bir arada yayımlandı [3].

Bu ortak tavır, “Garip Şiiri”nin başladığını işaret ediyordu. Nurullah Ataç’ın desteğini alan bu yeni akım [1], önce alay ve hücumlarla karşılanmış, “Türk şiirine yeni bir hava değil sadece hava getirdikleri” söylenmişti [5]. Fakat kısa zamanda edebiyat dünyasının dikkatini çekmeyi başardı.

Garip Kitabı ve Manifestonun Yayınlanışı

Garip akımının doğuşu ve gelişiminde dönüm noktası, şüphesiz 1941 yılında yayımlanan “Garip” adlı kitaptı. Bu kitap, yalnızca üç genç şairin şiirlerini bir araya getiren bir antoloji değil, aynı zamanda Türk şiirinde yeni bir çığır açan bir manifesto niteliğindeydi.

1941 tarihli Garip kitabı

Mayıs 1941’de Resimli Ay Matbaası’nda basılan Garip kitabı, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın şiirlerini bir araya getiriyordu [6]. Kitapta Melih Cevdet’in on altı, Oktay Rifat’ın yirmi bir, Orhan Veli Kanık’ın ise yirmi dört şiiri yer alıyordu [7]. Şiirlerin çoğu 1937-1941 yılları arasında yazılmış ve daha önce Varlık, İnsan, Gençlik, Ses, İnkılâpçı Gençlik, İşte gibi dergilerde yayımlanmıştı [7].

Kitabın adı, dönemin edebiyat ortamında yaşadıkları tepkilerden doğmuştu. Melih Cevdet Anday’ın 1989’da TRT’de katıldığı bir programda belirttiği gibi: “O şiirlerimiz o kadar alaya alındı ki kitabın adını ondan Garip koyduk” [7]. Ayrıca, kitapta Agop Arad’ın çizdiği siyah beyaz ayakta duran bir kadın figürü de yer alıyordu [7].

Kitaptan en çok ilgi çeken şiir, şaşırtıcı ve yıkıcı özelliği ile Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar I” adlı eseri oldu [7]. Bununla birlikte, sıradan insanları konu edinen “Hicret”, “Şoförün Karısı”, “Güzel Havalar”, “Festival”, “Kaside” ve “Söz” gibi şiirler de kitapta yer bulmuştu [7].

İlk ve ikinci önsözdeki farklar

Kitabın en önemli bölümlerinden biri, Orhan Veli tarafından yazılan önsözdü. Bu yazı, daha önce “Şiire Dair” başlığıyla Varlık dergisinde parça parça yayımlanan yazıların bir araya getirilerek düzenlenmiş haliydi [7]. Orhan Veli, bu önsözde “eskiye ait olan her şeye karşı çıkmak ve her şeyden önce şairanenin aleyhinde bulunmak” olduğunu belirtmişti [7].

1945 yılında yayımlanan ikinci baskıda önemli değişiklikler yapıldı. Bu baskı yalnızca Orhan Veli’nin şiirlerini içeriyordu ve şair ilk önsöze “Garip İçin” başlıklı bir açıklama ekledi [7]. Dahası, Orhan Veli ilk önsözü birçok açıdan gözden geçirip, 1945’teki şiir anlayışına yaklaştırmak için bazı yargılarını yumuşattı [7].

Örneğin, ilk baskıdaki “birtakım ideolojilerin söylediklerini bilinen kalıplar içine sıkıştırmakta hiçbir yeni ve sanatkârane hamle yoktu” cümlesindeki “ideolojilerin” sözcüğü, ikinci baskıda “nazariyelerin” olarak değiştirilmişti [7].

Manifestonun şiir anlayışına etkisi

Garip kitabının önsözü, akımın manifestosu niteliğindeydi ve Türk şiirinde yeni bir anlayışın temellerini atıyordu. Bu manifesto, şiire dair şu görüşleri savunuyordu:

  • Farklı sanat dallarının birbirleriyle etkileşimine karşı çıkılmalı
  • Şiirde ahenk, vezin ve kafiye olmadan da sağlanabilir
  • Şiirde her türlü anlam ve söz sanatlarından vazgeçilmeli [6]

Bu görüşler, o dönemin şiir anlayışına tamamen aykırıydı ve büyük tepkilere neden oldu. Hece şiirinin öncülerinden Yusuf Ziya Ortaç, Kitâbe-i Seng-i Mezar için ağır eleştiriler yöneltirken, Nurullah Ataç gibi destekçiler “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” mısrası sayesinde şiirin vapurlara, tramvaylara, kahvehanelere kadar girebildiğini söylüyordu [7].

Sonuç olarak, Garip manifestosu sadece üç genç şairin değil, tüm Türk şiirinin yönünü değiştirdi. Geleneksel şiirin süsleme ve sanatlarını bir yana bırakan, çıplak, yalın anlatımlı, anlamı dolaysız olarak okura ileten yeni bir şiir anlayışı doğdu [8]. Bu anlayış, Türk şiirini gelenekselciliğin kalıplarından kurtararak daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı.

Garip Akımı’nın Temel Özellikleri

Garip Akımı, Türk şiirinde geleneksel anlayışın reddi üzerine kurulmuş yenilikçi bir harekettir. Bu akımın temel özellikleri, şiiri süslü ve anlaşılmaz olmaktan çıkarıp halka yaklaştırma çabasını ortaya koyar.

Ölçü ve kafiyeye karşı duruş

Garip şairleri, hem hece hem de aruz ölçüsünün gereksiz olduğunu savunmuşlardır. Orhan Veli Kanık, Garip kitabının önsözünde “Bir şiirde eğer takdir edilmesi lazım gelen bir ahenk mevcutsa onu temin eden vezin ve kafiye değildir. O ahenk vezin ve kafiyenin haricinde ve vezinle kafiyeye rağmen mevcuttur” diyerek bu konudaki görüşünü açıkça belirtmiştir. Garipçilere göre kalıp, ölçü ve vezin sadece birer araçtır, amaç değildir. Onlara göre ölçüye bağlanma, yaratıcılığı engellemektedir.

Günlük dilin şiire taşınması

Garipçiler, şiiri süslü ifadelerden arındırıp günlük konuşma dilini şiire taşımayı amaçlamışlardır. Böylece şiir, halkın anlayabileceği bir forma dönüşmüştür. Orhan Veli’nin “Şiir, toplumun dilidir” sözü, bu akımın temel felsefesini özetler niteliktedir. Bununla birlikte, şiirdeki mecaz, süs ve yapaylığa karşı çıkarak dildeki sadeliği savunmuşlardır. Ayrıca Garip akımı şairleri, kendi zamanlarına kadar şiirde kullanılmamış olan belli başlı sözcükleri kullanarak Türkçe’ye katkıda bulunmuşlardır.

Sıradan insanın merkeze alınması

Garipçiler, o güne kadar şiire konu olmayan sıradan insanları şiirlerinin merkezine almışlardır. Özellikle toplumun orta-alt kesimlerinin sorunlarını ele almış, onların gündelik yaşamlarını, duygularını ve yaşam mücadelelerini şiirlerine taşımışlardır. Bu yaklaşım, şiiri yüksek zümreden alıp halka indirmeyi amaçlamıştır. Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar I” şiiri, sıradan bir insan olan Süleyman Efendi’yi anlatarak bu anlayışın en belirgin örneğini sunar.

İroni ve mizahın kullanımı

Garip şiirinin ayırt edici özelliklerinden biri de ironi ve mizahın ustaca kullanımıdır. Şairler, toplumdaki yozlaşmayı işaret etmek, geleneği yıkmak ve orta sınıfın sorunlarını dile getirmek amacıyla humour ve ironiyi araç olarak kullanmışlardır. Özellikle Orhan Veli’nin şiirlerinde bu durum belirgindir. Onun nükteli, alaylı mizahı, her şeyi tersine çevirmiş, geleneksel anlayışı sorgulamıştır. Nitekim Orhan Veli, geleneği alaya alarak yadsırken kendi geçmişini de alaya almaktadır. “Hardalname” şiiri, bunun en güzel örneklerindendir.

Serbest nazımın benimsenmesi

Serbest nazım, Garip akımının belirgin özelliklerindendir. Özgür nazım olarak da bilinen bu biçim, dizelerdeki hecelerin ne sayıları, ne de uzunluk ve kısalıkları belli bir düzene göre sıralanmaz. Bu yaklaşım, şairi kalıplardan kurtararak düşünce ile nazım biçimi arasında bir denge kurmasını sağlamıştır. Serbest şiir anlayışı, biçimi boşlamak olarak alınmamalıdır. Boşlanan, şiiri birtakım kalıplara sıkıştırıp özü biçimin buyruğuna sokan kurallardır. Böylece anlatım, ölçek, uyak ve biçim hatırı için gereksiz sözcüklerle doldurulmaktan ya da gerekli sözleri kırpmalardan kurtulmuştur.

Sonuç olarak, Garip akımı sadeliği, yalınlığı ve doğallığı ön plana çıkararak Türk şiirinde bir devrim yaratmıştır. Bu akımın özgürlükçü ve yenilikçi tavrı, sonraki nesiller üzerinde de derin izler bırakmıştır.

Orhan Veli’nin Şiir Anlayışındaki Dönüşüm

Şiirsel yolculuğunda sürekli kendini yenileyen Orhan Veli Kanık, Garip manifestosunun yayımlanmasından sonraki yıllarda şiir anlayışında önemli değişimler yaşadı. Bu dönüşüm, onun sanatsal kimliğinin dinamik yapısını ve dönemin toplumsal koşullarına olan duyarlılığını göstermektedir.

Vazgeçemediğim kitabıyla gelen değişim

Orhan Veli’nin ikinci şiir kitabı olan Vazgeçemediğim, 1945 yılının Şubat ayında Marmara Yayınevi’nden çıktı. Kitabın ön kapağı Fahrünnisa Zeyd, içindeki resimler ve arka kapağı ise Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından çizilmişti. Garip’ten dört sene sonra yayımlanan bu eser, şairin poetik anlayışında belirgin değişikliklerin gözlemlendiği bir dönüm noktası oldu.

Kitapta Sakal, Değil, Tren Sesi gibi Garip çizgisini sürdüren şiirler yer alsa da, şairin tarzında küçük değişiklikler ve yumuşamalar göze çarpıyordu. Bu dönemde Orhan Veli, halk deyimleri ve yarım uyaklar kullanmaya başladı. Eskiler Alıyorum isimli şiirin son mısrası “Bir de rakı şişesinde balık olsam” tıpkı Garip’te yer alan “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” gibi çok ilgi ve tepki çekti. Şair, sonradan eklenmiş gibi duran bu dizeyi, “okuyucuyu dürterek” şiiri okutmak için eklediğini açıklamıştı.

Vazgeçemediğim’de yer alan İstanbul Türküsü, Bir Roman Kahramanı, Giderayak gibi şiirlerde Orhan Veli’nin Garip Akımı etkisinden uzaklaşmaya başladığı görülür. 1945’te yayımlanan Garip’in ikinci baskısının önsözünde şair bu değişimi şöyle ifade etmişti: “Onları beş sene önce yazmıştım. Beş sene sonra da aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra ne diye yaşadım…”

Bu değişimin en belirgin göstergelerinden biri, şairin uyak kullanmaya başlamasıydı. Bununla birlikte, şiirlerinde duygunun ağır basmaya başlaması da dikkat çekici bir farklılık olarak öne çıktı.

Toplumcu şiire yaklaşım

Orhan Veli’nin toplumla, onun sorunlarıyla ilgilenmeyen, sadece bireye dönük eserler verdiği yaygın bir kanı olsa da bu tam olarak doğru değildir. Şairin şiiri olgunlaştıkça topluma, toplumsallığa, somuta kayışın doğru oranda arttığı görülmektedir.

Vazgeçemediğim’de (1945) aldığı şiirlerde bu dönüşümün somut örneklerini görmek mümkündür. “Ben” kavramı artık şairin şiirlerinde “biz”e dönüşmüştür. Üstelik şair artık genelleme yapmaktan da kaçınmamaktadır: “Handan hamamdan geçtik / Gün ışığında hissemize razıydık / Saadetinden geçtik / Ümidine razıydık / Hiçbirini bulamadık” (Giderayak).

“Neler yapmadık şu vatan için / Kimimiz öldük / Kimimiz nutuk söyledik” (Vatan İçin) dizeleri de toplumsal meselelere yaklaşımını gösterir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında şiirlerinde avarelerin, şehir artıklarının yerine, sıkıntı içinde bulunan halkın duygularının daha önemli bir yer tuttuğu görülür.

Ancak Orhan Veli’yi Nâzım Hikmet gibi toplumcu şairler kategorisinde gösteremeyiz. Selahattin Hilav’ın deyişiyle şiir anlayışında “duygusal bir halkçılık” hâkimdir. Nâzım Hikmet’in başını çektiği toplumcu akıma şiirimizin “sosyalisti” dersek, Orhan Veli için de şiirimizin “sosyal demokratı” ifadesini kullanmak yanlış olmaz. O, halka giderken ‘beylik’e, toplumculuğa giderken ‘nutuk’a düşmekten korunmasını bilmiş ve şiiri yitirmemiştir.

Halk şiirine yönelim

Orhan Veli’nin şiir anlayışındaki değişimin temelinde, halk şiirinin bazı öğelerini kendi şiirine uyarlama çabası yatıyordu. Özellikle İstanbul Türküsü adlı şiiri, bu yönelimin bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Şair, halk türküleri edasıyla yazdığı bu şiirde “İstanbul’da Boğaziçi’nde / Bir fakir Orhan Veli’yim / Veli’nin oğluyum / Tarifsiz kederler içinde” dizelerini kullanmıştır.

Halk şiirine yaklaştığı diğer örneklerden biri de mani dörtlüklerinden oluşturduğu “Delikli Şiir”dir: “Cep delik cepken delik / Kol delik mintan delik / Yen delik kaftan delik / Kevgir misin be kardeşlik..!”

Nurullah Ataç, Orhan Veli’yi eleştirerek şairin geleneğin tutsağı olduğunu iddia etti. Oktay Akbal da Garip ile başlatılan yıkıcılığa devam etmek varken gelenekten yararlanmasını gericilik olarak gördü. Öte yandan çoğunluğun görüşü, şairin var olan geleneği değerlendirdiği ve yenilikçiliği gelenekleri kullanarak elde etmeye çalıştığı yönündeydi.

Şairin Divan şiiri konusundaki görüşleri de tartışma konusu olmuştur. Tasvir gazetesine 21 Mart 1947 tarihinde verdiği röportajda şaşırtıcı bir şekilde “Ben Divan şiirini çok beğeniyorum. Divan şiirinden sonra bugüne kadar da Türkiye’de şiir yazılmadığını zannediyorum” demiştir.

Aynı dönemde şair, edebiyatın çoğunluğa hitap etmesi gerektiğini savunmuştur: “Çoğunluk okuyup anlamalıdır. Anlayabilmesi için de edebiyatta kendi meselelerinden bahsedilmesi lazım. Bugünkü dünyada çoğunluğu fakir halk teşkil ediyor. Demek ki edebiyat da onların edebiyatı olacaktır.”

Garip Akımı’nın Etkileri ve Eleştiriler

Türk edebiyat tarihinde bu kadar çok tepki çeken başka bir hareket bulmak zordur. Garip Akımı, ilk şiirlerin Varlık dergisinde yayımlanmasından itibaren şiddetli eleştirilere maruz kaldı. Başlangıçta bu tepkiler genellikle “alaya alma” ve “yok sayma” biçimindeydi, ancak zamanla daha ciddi eleştiriler gelmeye başladı.

Gelenekselcilerin tepkileri

Geleneğe bağlı olan şairler, Orhan Veli ve arkadaşlarını “şiiri ayağa düşürmekle” suçladılar. Dönemin Babıâli’sinin etkili kalemleri Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon, Akbaba mizah dergisi çevresinde oluşan edebi muhit üzerinden sert eleştiriler yönelttiler. Özellikle karikatüristler, Garipçilerin şiirlerini alaya alan çizimler yaptılar. Bu karikatürlerde, Garip şiirinin vezin, kafiye ve mana gibi unsurları reddetmesini eleştirdiler. Bununla birlikte zaman içerisinde, Garip ile yıldızı barışan karikatürcüler de oldu ve Garipçilerin şiirlerini toplumsal, siyasal konuları eleştirmede bir araç olarak kullanmaya başladılar.

Toplumcu şairlerin eleştirileri

Toplumcu gerçekçi çizgideki şairler ise Garipçileri “toplumcu şiiri engelleyen, yozlaştırmayı amaçlayan ve küçük burjuva duyarlığını geliştirmeye çalışan bir hareketin başlatıcısı” olarak değerlendirdiler. 1940 kuşağı şair ve yazarları Garip’e karşı cephe aldı. Nâzım Hikmet, Garipçileri toplumcu şiirin önünü kesmeleri nedeniyle eleştirirken, Yahya Kemal ise geleneği dışlamaları sebebiyle yermişti. Öte yandan Garip hareketine en büyük destek Nurullah Ataç’tan geldi. Ataç, Garipçileri eleştiren edebiyatçılara karşı onları savundu.

İkinci Yeni ve Mavicilere etkisi

Garip akımına en belirgin karşı çıkış, 1 Kasım 1952’de yayımlanmaya başlanan “Mavi” dergisi etrafında Attilâ İlhan öncülüğünde toplanan Maviciler’den geldi. Onlar şiirin basit olmasını değil, zengin ve kapalı bir anlatıma sahip olmasını savundular. Attilâ İlhan, “Sosyal Realizmin Münasebetleri yahut Başlangıç” adlı makalesinde Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’i “bomstiller” diye nitelendirdi. Daha sonra Özdemir Nutku’nun yönetimine geçen Mavi dergisi sosyal realizm konulu yazılara yer verdi.

Garip akımı, İkinci Yeni’nin ortaya çıkışına da zemin hazırladı. İkinci Yeni şairleri, Garipçilerin getirdiği yenilik arayışını devam ettirmekle birlikte, şekil ve içerik yönüyle farklı bir anlayışı savundular. Cemal Süreya’nın deyişiyle Garipçiler, “yeni bir şiir ne olmalıysa onun değil, eski şiir ne değilse onun çevresinde dolanmaya başlamıştı.”

Sonuç

Sonuç olarak, Garip akımı Türk şiir tarihinde derin izler bırakmış devrimci bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır. Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’in öncülüğünde başlayan bu akım, geleneksel şiir kalıplarını yıkarak edebiyatımızda yeni bir sayfa açmıştır. Şüphesiz, ölçü ve kafiyeyi reddeden, günlük konuşma dilini şiire taşıyan ve sıradan insanı merkeze alan bu yenilikçi tavır, dönemin edebiyat dünyasını sarsmıştır.

Özellikle 1941 yılında yayımlanan “Garip” kitabı, Türk şiirinde bir manifesto niteliğinde olup şiir anlayışında köklü değişimlere yol açmıştır. Bununla birlikte, Orhan Veli’nin sanatsal yolculuğu da zaman içinde dönüşüm geçirmiş, toplumcu anlayışa yaklaşmış ve halk şiirine yönelim göstermiştir. Vazgeçemediğim kitabıyla başlayan bu değişim, şairin sanatsal evriminin önemli bir aşamasını oluşturmuştur.

Garip akımı, her yenilikçi hareket gibi, sert eleştirilere maruz kalmıştır. Gelenekselciler “şiiri ayağa düşürmekle” suçlarken, toplumcu şairler ise “küçük burjuva duyarlığını geliştirme” çabasıyla eleştirmişlerdir. Fakat tüm eleştirilere rağmen, akımın Türk edebiyatına getirdiği yeni soluk yadsınamaz bir gerçektir.

Akımın etkisi, kendisinden sonra gelen İkinci Yeni ve Maviciler üzerinde de hissedilmiş, böylece Türk şiirinde yeni arayışların önü açılmıştır. Neticede Garip akımı, yalnızca bir edebi hareket olmanın ötesinde, Türkiye’nin kültürel modernleşme sürecinin önemli bir parçası olarak Türk edebiyat tarihindeki yerini almıştır. Bu bakımdan Orhan Veli ve arkadaşlarının başlattığı “garip” hareket, aslında Türk şiirinin en doğal ve samimi seslerinden biri olarak günümüzde bile etkisini sürdürmektedir.

Referanslar

[1] – https://www.turkedebiyati.org/garip-akimi/
[2] – https://t24.com.tr/haber/turkiye-ve-turkce-nin-kabuk-degistirdigi-1930-lar-edebiyata-nasil-yansidi,1164479
[3] – https://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2023/10/Mehmet-Can-Dogan-_O_-GARIP-SIIRI_-22-1.pdf
[4] – https://www.soylentidergi.com/cumhuriyet-doneminin-yenilik-arayisi-garip-hareketi/
[5] – https://www.varlik.com.tr/dergiDetay.aspx?dergiID=325
[6] – https://tr.wikipedia.org/wiki/Garip_hareketi
[7] – https://tr.wikipedia.org/wiki/Garip_(kitap)
[8] – https://www.milliyetsanat.com/haberler/sanat-terimi/garip-akimi/365

  • Editörün Seçimi

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir