
Ekonomik Kriz Sanatı Nasıl Şekillendiriyor? Broadway’den Çarpıcı Örnekler
Bugün ekonomik kriz sanat dünyasını derinden sarsmaya devam ediyor. Sadece temel tasarım dersi için 550 liralık malzeme almak zorunda kalan öğrenciler, birkaç ay önce 7,5 liradan aldıkları kalemleri şimdi 15 liradan alıyor. Bu gerçek, yaşadığımız ekonomik baskının sanata etkisini çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor.
Ekonomik kriz nasıl çözülür sorusu sanatçıların da gündeminde yer alıyor. Yağlı boya yapmak isteyen bir sanatçının en düşük maliyeti kabaca 700 lira olarak hesaplanırken, elektriğe yapılan %127’lik zam sinemacıları özellikle etkiliyor. Ekonomik krizde yapılması gerekenler arasında sanatçı dayanışması modelleri, dernekleşme veya kooperatif modelleri öne çıkıyor. Neredeyse her gün değişen etiketler, dövize endeksli ekipman fiyatları ve artan maliyetler nedeniyle birçok sanatçı prodüksiyonlu projelere en az iki yıl giremeyeceğini belirtiyor.
Bu yazıda, ekonomik krizin Broadway’den başlayarak sanat dünyasını nasıl şekillendirdiğini, sanatçıların bu durumla nasıl baş ettiğini ve kriz döneminde sanatın geçirdiği dönüşümü inceleyeceğiz. Ayrıca, Türkiye’deki durumu da ele alarak, sanat üretiminin geleceğine dair öngörülerde bulunacağız.
Broadway’de Krizin İlk Etkileri
Broadway, ekonomik krizin sanat dünyasında yarattığı etkilerin en net görüldüğü yerlerden biri. Son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar, dünyanın en prestijli tiyatro merkezi olarak bilinen bu bölgede ciddi sonuçlar doğurdu. Ekonomik krizin Broadway üzerindeki etkilerini üç temel başlıkta inceleyebiliriz.
Gösteri sayılarında azalma
Broadway’in ışıltılı dünyasında son dönemde gözle görülür bir değişim yaşanıyor. Ekonomik kriz sanatın tam kalbine nişan almış durumda. Yapımcılar, artan maliyetler karşısında gösteri sayılarını azaltma yoluna gidiyor. Eskiden haftada sekiz performans sergilenen birçok müzikal, şimdi beş veya altı gösterime düşürüldü.
Büyük bütçeli yapımlar bile bu durumdan kurtulamıyor. Bazı yapımcılar, hafta içi matine gösterilerini tamamen kaldırarak sadece akşam performanslarına odaklanıyor. Özellikle “önce gör, sonra dene” mantığıyla hareket eden küçük ve orta ölçekli yapımlar, ekonomik krizin baskısı altında eziliyor.
Ayrıca, yeni projelerin hayata geçirilmesinde de ciddi düşüş yaşanıyor. Broadway’de her sezon ortalama 30-35 yeni prodüksiyon sahnelenirken, son dönemde bu sayı 20’nin altına düştü. Yatırımcılar, ekonomik belirsizlik ortamında risk almaktan kaçınıyor ve sadece başarı garantisi olan yapımlara yöneliyorlar.
Bilet fiyatlarındaki artış
Ekonomik kriz nasıl çözülür sorusu yapımcıların kafasında dolaşırken, çoğu şirket çareyi bilet fiyatlarını artırmakta buluyor. Broadway’de bir müzikal bileti ortalama fiyatı son beş yılda neredeyse iki katına çıktı. Premium koltuklar için ödenen ücretler ise bazen 500 doları aşıyor.
Öte yandan, yapımcılar ekonomik krizde yapılması gerekenler listesinde “dinamik fiyatlandırma” stratejisini en üst sıraya koymuş durumda. Bu sistemde, talep yüksekse bilet fiyatları anında artırılıyor. Tatil dönemleri ve hafta sonları için bilet almak isteyenler, normal zamanlardan %30-40 daha fazla ödeme yapmak zorunda kalıyor.
Bununla birlikte, bazı yapımlar seyirci çekmek için promosyon ve indirim kampanyaları düzenliyor. “Broadway Haftası” gibi özel etkinliklerle biletler yarı fiyatına satılarak salonların doluluk oranları artırılmaya çalışılıyor. Ancak bu indirimlerin bile ortalama bir ailenin bütçesini zorladığı gerçeği değişmiyor.
Seyirci profilindeki değişim
Ekonomik kriz, Broadway izleyici profilinde de belirgin değişimlere yol açtı. Artan bilet fiyatları nedeniyle, orta sınıf seyircinin yerini yüksek gelirli turistler ve varlıklı New Yorklular aldı. Artık Broadway, toplumun her kesiminden insanın erişebildiği bir sanat platformu olmaktan giderek uzaklaşıyor.
Araştırmalar, Broadway seyircisinin ortalama gelir seviyesinin son beş yılda ciddi şekilde yükseldiğini gösteriyor. Aile olarak tiyatroya gitme oranı düşerken, yabancı turistlerin oranı artış gösteriyor. Bu durum, yapımların içeriğini ve pazarlama stratejilerini de etkiliyor. Daha fazla “ünlü isimli” prodüksiyonlar öne çıkarken, deneysel ve yenilikçi çalışmalar arka plana itiliyor.
Gelir düzeyi düşük sanatseverler için Broadway’i deneyimleme fırsatları azalırken, dijital platformlar alternatif bir çözüm sunuyor. Bazı Broadway gösterileri, düşük bütçeli kayıtlarını çevrimiçi platformlarda erişime açarak daha geniş kitlelere ulaşmaya çalışıyor.
Sonuç olarak, ekonomik kriz Broadway’in sadece finansal yapısını değil, sanatsal kimliğini ve seyirci profilini de derinden değiştiriyor. Artan maliyetler ve düşen gelirler arasında sıkışan tiyatro dünyası, ayakta kalabilmek için yeni stratejiler geliştirmeye çalışıyor.
Sanatçılar Krizle Nasıl Baş Ediyor?
Sanat dünyasında yaşanan ekonomik kriz, sahne önündeki parıltılı görüntünün ardında sanatçıların hayatta kalma mücadelesiyle dolu bir gerçekliği gizliyor. Perde arkasında, sanatçılar artan maliyetler ve azalan desteklerle baş etmek için yaratıcı çözümler geliştirmek zorunda kalıyor.
Maliyetleri azaltma yolları
Ekonomik kriz sanat üretimini doğrudan etkilerken, sanatçılar öncelikle maliyetleri düşürme yoluna gidiyor. Özellikle tiyatro alanında ekolojik yaklaşımlar ön plana çıkıyor. Sürdürülebilir tiyatro için tasarımcılar ve yönetmenler, bir üretimin çevre üzerindeki etkisini en aza indirme hedefi doğrultusunda işbirliği yapıyor. Bu yaklaşım aynı zamanda ekonomik tasarruf sağlıyor.
Sahne sanatları sektöründe israf önleme adına yeni düşünme ve uygulama yolları gelişiyor. Tanja Beer’ın “Living Stage” (Yaşayan Sahne) projesi gibi sürdürülebilir ve ekonomik çözümler, sadece maliyetleri düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda sanatsal yaratıcılığı da teşvik ediyor.
Bazı tiyatrolar “Sahneye Dönüşüm” benzeri geri dönüşüm projeleriyle sahne tasarımı parçalarının üretimden depolamaya kadar verimli kullanımını sağlayarak ekonomik krizin etkilerini hafifletiyor. Bu şekilde sanatçılar hem ekolojik hem de ekonomik sorunlara çözüm üretiyor.
Dayanışma ve kolektif üretim
Ekonomik krizde yapılması gerekenler arasında dayanışma modelleri ön sırada yer alıyor. Sitüasyonist Enternasyonal, Irwin, Guerilla Girls gibi kolektif gruplar, belirledikleri direnç noktalarında bir araya gelerek sanatsal üretimin devamını sağlıyor.
Kolektif üretim yaklaşımları, modernizm sonrası sanat dünyasında yeni bir paradigma olarak öne çıkıyor. Öznellik arası sınırların netliğini kaybetmesi, sanatçıların bireysel rekabet yerine dayanışmayı tercih etmesine yol açıyor.
Kolektif oyunlaştırma yöntemi, oyuncunun sadece yönetmen tarafından şekillendirilmeyi bekleyen bir öğe değil, oyunu kuran bir özne olarak sürece dahil olduğu katılımcı bir model sunuyor. “Minimum tiyatro” konsepti gibi yaklaşımlar, haftada bir gün bir araya gelerek hobi faaliyetinin ötesine geçen, entelektüel derinliği olan çalışmalar üretmeyi hedefliyor.
Türkiye’de özellikle pandemi döneminde gelişen dayanışma örnekleri arasında Tiyatro Kooperatifi, Kritik Kolektif, İzole Project, Omuz Dayanışma ve Paylaşım Ağı, Cengaver Dayanışma Fonu gibi oluşumlar yer alıyor. Bu organizasyonlar kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren kamu kurumlarıyla müzakere edebilen, öneriler ve yol haritaları içeren raporlar üreten niteliğe sahip.
Alternatif gelir kaynakları
Ekonomik kriz nasıl çözülür sorusuna sanatçıların bulduğu bir cevap da çoklu gelir kaynakları yaratmak. Çok sayıda oyuncu düzensiz olarak ikinci veya üçüncü işlerde çalışıyor. Oyuncuların büyük bir kısmı sadece oyunculuk yaparak geçinemiyor ve ek iş olarak sanata yakın meslekler veya tamamen farklı sektörlerde işler yapmak zorunda kalıyor.
Sanatçıların yöneldiği alternatif işleri şöyle sıralayabiliriz:
- Sanat ve Medya ile Bağlantılı İşler: Drama öğretmenliği, tiyatro eğitmenliği, seslendirme sanatçılığı, dublaj yönetmenliği, oyun yazarlığı
- Hizmet Sektörü: Barista, garsonluk, aşçılık, satış temsilciliği, kasiyerlik
- Dijital Platformlar: Online performanslar, dijital içerik üretimi, sosyal medya yöneticiliği
Bunun yanında, ekonomik zorluklar sanatçıları eserlerini daha geniş kitlelere ulaştırmak için alternatif yollar aramaya teşvik ediyor. Dijital platformlar, sosyal medya ve diğer online araçlar, eserleri sergileme ve satma konusunda yeni fırsatlar sunuyor.
Ayrıca, sanatçılar yüksek malzeme fiyatlarından dolayı eser karşılığı malzeme veya sponsor bulma gibi çözümler geliştiriyor. Ancak alternatif gelir kaynakları olmazsa özellikle bağımsız tiyatroların hayatlarına devam edebilmesi oldukça güç görünüyor.
Prodüksiyon ve Teknik Ekipler Üzerindeki Baskı
Perde arkasındaki kahramanlar olarak bilinen teknik ekipler, ekonomik kriz sanat dünyasını vurduğunda ilk etkilenen grupların başında geliyor. Sahnenin görünmeyen yüzünü oluşturan bu profesyoneller, ışıkçılar, ses teknisyenleri, dekor tasarımcıları ve kostüm ekipleri, kriz dönemlerinde ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Teknik ekiplerin iş güvencesi
Özel tiyatrolar, ekonomik sıkıntılar nedeniyle teknik ekiplere sigorta sağlayamıyor. Çoğu teknik personel sigortasız çalıştığı için, pandemi gibi kriz dönemlerinde devlet desteklerinden yararlanamıyor. Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Ahmet Özbek’in belirttiği gibi, “Gündüz farklı işlerde çalışıp gece oyununu oynamaya çalışan arkadaşlarımız var maalesef”.
Özel tiyatroların ticarethane başlığı altında değerlendirilmesi, teknik ekiplerin sosyal güvenlik haklarını olumsuz etkiliyor. Elektrik, doğalgaz gibi faturalarda vergi indiriminden faydalanamama sorunu, çalışanların iş güvencesini daha da zayıflatıyor. Özbek’in deyimiyle, “Tiyatroların kâr amaçlı oluşumlar olmadığı, çalışanlarının çoğunlukla başka yerlerden hayatlarını kazanıp buralarda sanat yapmaya çalıştığı gerçeği göz ardı edilemez”.
Birçok teknik ekip üyesi, ekonomik kriz nasıl çözülür sorusuna kendi çözümlerini üretiyor. Buna rağmen, özel tiyatro çalışanları büyük olasılıkla hükümetin açıkladığı kısa çalışma ödeneğinden veya yardımlarından yararlanamıyor. Bu durumda, daha önce sigortasız çalıştıkları için birden işsiz, gelirsiz ve devlet desteksiz kalan çok sayıda teknik personel var.
Dekor, kostüm ve ışık maliyetleri
Ekonomik krizde yapılması gerekenler listesinde, prodüksiyon maliyetlerini düşürmek öncelikli hale geldi. Kostüm tasarımcıları, film ve sahne sanatları projelerinde bütçe kısıtlamaları nedeniyle zorlanıyor. Kostüm Tasarımcısı (Film, Sahne Sanatları) olarak çalışanlar, projeden projeye değişen işveren kurumlar bünyesinde, sürekli değişen koşullarda çalışmak zorunda kalıyor.
Dekor, kostüm ve aksesuar maliyetlerindeki artış, yapımların niteliğini doğrudan etkiliyor. Kostüm tasarımcıları, malzeme seçiminde projenin niteliğini ve bütçe özelliklerini değerlendirerek, zaman zaman ekonomik çözümler bulmak zorunda kalıyorlar. Özellikle elektrik faturaları, tiyatroların en büyük gider kalemlerinden biri haline geldi. Bazı tiyatrolar, birikmiş elektrik faturalarının ertelenmesi veya uzun döneme yayılması için çözüm arıyorlar.
Tiyatroların reklam ve tanıtım giderleri de önemli bir maliyet oluşturuyor. Ekonomik kriz şarkısı gibi yaratıcı projeler bile, tanıtım eksikliği nedeniyle seyirciye ulaşamayabiliyor. Belediyelerden beklenen, reklam panolarını ücretsiz olarak özellikle küçük özel tiyatrolara açmaları ve onların oyunlarının duyurulmasına yardımcı olmaları.
Kısa süreli sözleşmelerin artışı
Ekonomik belirsizlik ortamında, tiyatrolarda kısa süreli sözleşmelerin sayısı giderek artıyor. Teknik ekipler için bu durum, gelecek planlaması yapamamak anlamına geliyor. Proje bazlı çalışma modeli, teknik personelin iş sürekliliğini tehdit ediyor.
Kostüm tasarımcılarının çalışma koşulları, durumun ciddiyetini ortaya koyuyor:
- İşlerin özelliğine göre seyahat etme ve uzun sürelerle yaşadığı yer dışında konaklama zorunluluğu
- Çalışma gün ve saatlerinin projenin türüne göre değişkenlik göstermesi
- Hafta sonu veya resmi tatil günlerinde çalışma
Bu koşullar, teknik ekiplerin sürekli bir iş güvencesizliği içinde yaşamalarına neden oluyor. Kaymakamlık kararlarıyla yasaklanan oyunlar, sebepsiz iptal edilen gösteriler ve sözlü olarak tebliğ edilen kararlar, teknik ekiplerin mesleki motivasyonunu olumsuz etkiliyor.
Sonuç olarak, tiyatro ve sahne sanatlarında teknik ekiplerin yaşadığı sorunlar sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik baskı oluşturuyor. Kısa süreli sözleşmeler ve güvencesiz çalışma koşulları, yetenekli teknik personelin sektörden uzaklaşmasına neden olabiliyor. Bu da uzun vadede sanat üretiminin niteliğini olumsuz etkileyecek bir tehdit oluşturuyor.
Kriz Döneminde Sanatın Dönüşümü
Ekonomik krizin zorluklarından doğan yaratıcı çözümler, sanat dünyasında yeni bir dönüşümün kapılarını açtı. Kültür-sanat sektörü, finansal baskılara rağmen kendini yeniden tanımlama fırsatı buldu ve bu süreçte yenilikçi yöntemler geliştirdi.
Dijital platformlara yönelim
Tiyatro profesyonelleri, ekonomik kriz sanat dünyasını vurduğunda teknolojinin sunduğu imkanlara sarıldı. Pandemi döneminde sanatçıların geleneksel sahne performanslarından uzaklaşması, tiyatroyu dijital platformlara yöneltti ve sahnenin dönüşümünü sağladı. Hibrit ve dijital performanslar, sanatın daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayarak erişilebilirliği artırdı.
ACPSA verileri, sanatla ilişkili web yayıncılığı ve streamingin %29 büyüdüğünü gösteriyor. Kültürel ve yaratıcı sektörler, dijital ekonominin lokomotifi olma yolunda ilerliyor. Özellikle tiyatro festivallerinin çevrimiçi ve yüz yüze oyunlardan oluşan seçkilerle düzenlenmesi, tiyatronun yeni döneme uyumlanma sürecini hızlandırdı.
İstanbul Film Festivali, 15-29 Mayıs ve 12-26 Haziran tarihlerinde Berlin, Cannes ve Venedik film festivallerinden seçilen 30 filmin Türkiye prömiyerini çevrim içi gösterimlerle sinemaseverlerle buluşturdu. Buna ek olarak, sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR) gibi teknolojiler, interaktif ve yenilikçi tiyatro deneyimleri sunmaya başladı.
Düşük bütçeli yaratıcı projeler
Ekonomik krizde yapılması gerekenler arasında, yaratıcı çözümler bulmak ön plana çıkıyor. Kumbaracı 50 gibi sahneler kapanma eşiğine gelince kampanyalar başlattı. Bağışçıları kuruma katkılarıyla beraber duvarında bir iz olarak sahneye dahil eden bu girişim, “hiçbir sahne kapanmasın” etiketiyle sürdürüldü.
Dot Ormanda gibi açık hava mekanları, mevsimin izin verdiği süre içinde oyunlara sahne oldu. Ayrıca Tiyatro Kooperatifi’nin açıklamalarına göre, tiyatrolar “ortak depo, ortak mekan” gibi formülleri işleterek dayanışma alanları yaratmaya çalışıyor.
Seyirciyle yeni bağ kurma yolları
Ekonomik kriz nasıl çözülür sorusu sanatçıları seyirciyle etkileşim kurmada yeni yollar bulmaya itti. Pandemi sürecinde her seyirci, kendi konfor alanında, zamanında ve tercih ettiği şekilde tiyatro performansını deneyimleme özgürlüğüne sahip oldu.
Bunun yanında, görüntünün ve görmenin iktidarıyla şekillenen yüzyılımızda “yazılı kültürün ürünü olan homo Sapiens’in (bilen insan), görüntünün, sesi iktidardan düşürmesi ile yerini homo-videns’e (gören insan) bıraktığı” iddia ediliyor. Bu dönüşüm, tiyatronun seyirciyle olan ilişkisini yeniden tanımlıyor.
Canlı yayınlar, podcast’ler ve Spotify listeleri, sanatın vizyonunu genişletirken, ekonomik kriz şarkısı gibi dijital projelerin üretimi kolaylaştı. Böylece sanat, kriz döneminde bile toplumun en büyük birleştirici ve iyileştirici güçlerinden biri olmaya devam etti.
Broadway Dışında Neler Oluyor?
Küresel ekonomik kriz sanat dünyasını her ülkede farklı şekillerde etkiliyor. Broadway dışına baktığımızda, sanatın hayatta kalma mücadelesinin çeşitli coğrafyalarda ilginç örneklerle karşımıza çıktığını görüyoruz.
Avrupa’daki tiyatro örnekleri
Avrupa’da tiyatrolara devlet desteği oldukça yaygın. İngiltere’de “Art Council” adı verilen özerk bir yapı, tüm sanat alanlarını destekliyor. 2006-2007 döneminde İngiliz Sanat Konseyi tiyatroya 120 milyon sterlin destek sağlarken, özel sektör de 28 milyon sterlin yatırım yapmış. Buna karşılık, tiyatroların İngiltere ekonomisine yıllık katkısı 2.6 milyar sterlin olarak belirlenmiş.
Fransa’da ise Kültür Bakanlığı en küçük köylere kadar uzanan bir kültür politikası izliyor. Fransa’nın 22 bölgesinde Kültürel İşler Bölgesel Müdürlükleri (DRAC) aracılığıyla destek sağlanıyor. Almanya’da her eyalet kendi kültürel desteğini düzenlerken, tiyatroya yıllık 500 milyon Euro bütçe ayrılıyor.
Ancak ekonomik kriz döneminde bile bu destekler devam ediyor. Berlin’in Schaubühne Tiyatrosu’nda 240 çalışan Alman sosyal sigorta sistemine dahil edilirken, ilk kapanmada maaşlarının %60’ı devlet tarafından karşılanmış.
Türkiye’de sahne sanatlarının durumu
Türkiye’de özel tiyatrolar ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Vergi borçları, elektrik faturaları ve kira giderleri en büyük sorunlar arasında. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2020-2021 sanat sezonunda 390 özel tiyatroya toplam 12 milyon TL destek sağladı.
Öte yandan, Türkiye’de tiyatro ve sahne sanatları alt sektörünün hızlı bir ilerleme gösterdiği gözlemleniyor. 1995-2011 döneminde tiyatro salonu sayısı, koltuk sayısı, gösteri sayısı ve seyirci sayısında artış yaşandı.
Bununla birlikte, kayıtsız ekonominin en yaygın olduğu alanlardan biri kültür-sanat sektörü. Yarı zamanlı çalışma, güvencesiz çalışma koşulları, kriz anlarında destek paketlerinin dışında kalma gibi sorunlar yaşanıyor.
Kamu desteklerinin karşılaştırması
Avrupa’da tiyatroya verilen devlet desteği üç ana kategoride incelenebilir: devlet tiyatroları (örneğin İngiltere’deki National Theatre), şehir tiyatroları ve özel tiyatrolar. Her üç kategoride de devletin sanata desteği minimum %60 oranında.
Hollanda’da tiyatrolar hem merkezi hükümet hem de şehir yönetimlerinden destek alıyor. İsveç’te hükümet, tiyatronun herkes için erişilebilir olması gerektiğine inanıyor ve bilet fiyatlarının sinema bileti kadar pahalı olmamasını sağlıyor.
Türkiye’de ise ekonomik krizde yapılması gerekenler arasında özel tiyatroların vergi, borç, kira ve faturalarla ilgili düzenleme yapılması yer alıyor. Bilet fiyatları üzerindeki KDV’nin %1 düzeyine çekilmesi, salon kira giderlerinin devletten geri alınabilmesi gibi talepler mevcut.
Dolayısıyla, ekonomik kriz nasıl çözülür sorusuna sanat dünyasında farklı ülkeler farklı yanıtlar veriyor. Kamu desteğinin kapsamı ve niteliği, bir ülkenin sanata verdiği değerin en somut göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Sonuç
Ekonomik Krizin Sanat Dünyasına Etkileri: Son Değerlendirmeler
Sanat dünyası, özellikle de Broadway gibi prestijli sahne sanatları merkezleri, ekonomik krizin gölgesinde ciddi bir dönüşüm geçiriyor. Ekonomik dalgalanmalar sonucunda gösteri sayılarında azalma, bilet fiyatlarında artış ve seyirci profilinde belirgin değişimler yaşanıyor. Buna rağmen, sanatçılar yaratıcılıklarını kullanarak bu zorlu süreçte ayakta kalmayı başarıyor.
Maliyetleri azaltma yöntemleri, dayanışma modelleri ve alternatif gelir kaynakları, sanatçıların krize karşı geliştirdikleri temel stratejiler olarak öne çıkıyor. Teknik ekipler ise iş güvencesizliği, artan malzeme maliyetleri ve kısa süreli sözleşmelerle mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu durum, sanat üretiminin niteliğini tehdit etse de aynı zamanda yenilikçi çözümlerin doğmasına da vesile oluyor.
Ekonomik kriz sanatın dönüşümünü hızlandırdı. Dijital platformlara yönelim, düşük bütçeli yaratıcı projeler ve seyirciyle kurulan yeni bağlar, sanat dünyasının krizden çıkış yolları olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle pandemi döneminde hızlanan dijitalleşme, sanatın erişilebilirliğini artırarak yeni fırsatlar yarattı.
Avrupa ve Türkiye’deki durumu karşılaştırdığımızda, kamu desteklerinin sanatın hayatta kalmasında ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Avrupa’da devlet desteğinin %60’ın üzerinde olması, sanatçıların kriz dönemlerinde bile üretmeye devam edebilmesini sağlıyor. Türkiye’de ise özel tiyatrolar vergi, borç ve kira sorunlarıyla boğuşurken, kamu desteğinin artırılması talebi giderek güçleniyor.
Sonuç olarak, ekonomik kriz sanat dünyasını derinden sarsıyor fakat sanatçılar bu sarsıntıya rağmen üretmeye devam ediyor. Dayanışma, yaratıcı çözümler ve dijital dönüşüm, krizden çıkış yolları olarak umut veriyor. Sanatın geleceği, kamu desteklerinin artması ve sanatçıların dayanışmasıyla şekillenecek gibi görünüyor. Sanat, her zaman olduğu gibi, en zor koşullarda bile toplumu birleştirici ve iyileştirici gücünü korumaya devam edecek.