Table of Contents
Amerika’da evlilik kurumunun tarihi, son birkaç yüzyılda köklü bir dönüşüm geçirdi. Northwestern Üniversitesi’nden Eli J. Finkel ve ekibinin Psychological Inquiry dergisinde 2014 yılında yayımlanan makalesi, bu dönüşümü “evliliğin boğulma modeli” (suffocation model) çerçevesinde ele alıyor. Makale, evliliğin artık sadece temel ihtiyaçları karşılamaktan çıkarak, bireylerin daha yüksek düzeyde psikolojik ve duygusal beklentilerini karşılamaya yöneldiğini savunuyor. Ancak bu yeni beklenti düzeyi, çiftlerin evliliğe yeterince zaman ve enerji ayıramaması nedeniyle bir “boğulma” etkisi yaratıyor. Peki, bu model bize neler söylüyor ve evliliğin geleceği için hangi ipuçlarını sunuyor?
Evliliğin Tarihsel Evrimi: Üç Farklı Model
Maslow’un teorisi, evliliklerin nasıl evrildiğini anlamaya yardımcı olurken, bireylerin beklentilerini de şekillendirir.
Makale, Amerika’daki evlilik anlayışını tarihsel olarak üç ana dönemde inceliyor:
- Kurumsal Evlilik (1700’ler-1850): Bu dönemde evlilik, ekonomik, siyasi ve pratik hedeflere hizmet eden bir kurum olarak görülüyordu. Çiftler, temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını (yiyecek, barınak, ekonomik istikrar) karşılamak için evleniyordu. Aşk ya da duygusal bağ, evlilik kararlarında ikinci plandaydı. Toplum, ailenin istikrarını bireysel mutluluktan daha önemli görüyordu.
- Yoldaşça Evlilik (1850-1965): Sanayi Devrimi ve kentleşmeyle birlikte evlilik, duygusal yakınlık ve sevgi odaklı bir “yoldaşça” modele evrildi. Bu dönemde aşk, evliliğin temel bir önkoşulu haline geldi. Çiftler, birbirlerine romantik bir bağlılık ve duygusal destek sunmayı amaçlıyordu. Ancak 1850-1900 yılları arasında romantik aşk ideali, cinsiyet ayrışması nedeniyle genellikle bir hayal olarak kaldı. 1900’lerden sonra ise daha rahat sosyal normlar, çiftlerin daha derin bir duygusal bağ kurmasına olanak tanıdı.
- Kendini İfade Eden Evlilik (1965-Günümüz): 1960’ların karşı kültür devrimi, bireysel özgürlük ve kendini gerçekleştirme kavramlarını ön plana çıkardı. Günümüzde evlilik, çiftlerin özsaygı ve kendini gerçekleştirme gibi yüksek düzey ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanıyor. Artık çiftler, evlilikten sadece sevgi değil, aynı zamanda kişisel gelişim ve derin bir duygusal bağ bekliyor. Ancak bu beklentiler, evliliğin “yükünü” artırıyor.
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi ve Evlilik
Finkel ve ekibi, evliliğin dönüşümünü anlamak için Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini kullanıyor. Maslow’a göre insan ihtiyaçları, fizyolojik ihtiyaçlardan (yemek, barınak) başlayarak güvenlik, aidiyet ve sevgi, özsaygı ve nihayetinde kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarına uzanan bir piramit şeklinde sıralanıyor. Makale, evliliğin tarihsel olarak bu piramidin alt basamaklarından üst basamaklarına doğru bir “tırmanış” yaptığını öne sürüyor.
- Kurumsal evlilik döneminde çiftler, evlilikten temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamasını bekliyordu.
- Yoldaşça evlilik döneminde odak, aidiyet ve sevgi ihtiyaçlarına kaydı.
- Kendini ifade eden evlilik döneminde ise evlilik, özsaygı ve kendini gerçekleştirme gibi yüksek düzey ihtiyaçları desteklemeye başladı.
Maslow’un teorisi, evlilikteki yüksek düzey ihtiyaçların karşılanmasını sağlamak için çiftlerin nasıl bir araya gelmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Ancak bu tırmanış, bir sorunla karşı karşıya: Yüksek düzey ihtiyaçların karşılanması, derin bir duygusal bağ ve karşılıklı anlayış gerektiriyor. Bu da çiftlerin evliliğe daha fazla zaman ve psikolojik enerji yatırmasını zorunlu kılıyor. Ne var ki, makaleye göre, Amerikalılar evliliğe geçmişe kıyasla daha az zaman ayırıyor. Bu “kaynak dengesizliği”, evlilik kalitesinde ve bireysel mutlulukta düşüşe yol açıyor.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, evliliğin dinamiklerini anlamada kritik bir rol oynuyor. Evlilikte Maslow’un temel ihtiyaçları, bireylerin mutluluğunu artırmak için önemlidir.
Bu bağlamda, Maslow’un ihtiyaçları göz önünde bulundurulduğunda, evliliğin anlamı daha da derinleşir.
Maslow Bakış Açısıyla Evlilikler: Temel İlkeler
- Evlilik, ihtiyaçları karşılamanın ana yollarından biri: Amerikalılar, sosyal bağların zayıflamasıyla birlikte, ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok evliliğe yöneliyor.
- Düşük düzey ihtiyaçlardan yüksek düzey ihtiyaçlara geçiş: Evlilik, fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarından ziyade özsaygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarına odaklanıyor.
- Yüksek düzey ihtiyaçlar için derin anlayış gerekli: Bu ihtiyaçların karşılanması, eşlerin birbirini derinden tanımasını ve sürekli iletişim kurmasını gerektiriyor.
- Azalan yatırım: Amerikalılar, evliliğe ayırdıkları zaman ve enerjiyi azaltıyor.
- Kaynak dengesizliğinin sonuçları: Yetersiz yatırım, evlilik kalitesini ve kişisel refahı olumsuz etkiliyor; ancak yeterli kaynak ayıran çiftler, yüksek düzeyde mutluluk elde ediyor.
- Çözüm yolları: Çiftler, mevcut kaynakları optimize edebilir, evliliğe daha fazla yatırım yapabilir veya evlilikten daha az beklentiyle yükünü hafifletebilir.
Evliliğin “Hafifletilmesi” ve “Ağırlık Kazanması” Maslow Üzerinden
Makale, evliliğin hem “hafifletildiğini” (defreighted) hem de “ağırlık kazandığını” (freighted) savunuyor. Teknolojik gelişmeler, sosyal güvenlik ağları ve değişen toplumsal normlar, evliliğin temel ihtiyaçları karşılama yükünü azalttı. Örneğin:
- Ekonomik bağımlılık azaldı: Sosyal güvenlik sistemi ve kadınların iş gücüne katılımı, evliliği ekonomik bir zorunluluk olmaktan çıkardı.
- Ev işleri kolaylaştı: Teknolojik yenilikler, ev işlerine harcanan zamanı azalttı.
- Cinsel tabular yıkıldı: Evlilik dışı cinsel ilişkilerin kabul görmesi, evliliğin cinsel ihtiyaçları karşılama rolünü hafifletti.
Ancak aynı zamanda, evlilikten beklenen duygusal ve psikolojik yükler arttı. Çiftler artık evlilikten derin bir dostluk, tutkulu bir cinsel yaşam ve sosyal prestij gibi yüksek düzey ihtiyaçları karşılamasını bekliyor. Bu beklentiler, evliliğin “ağırlık kazanmasına” neden oluyor.
Çözüm Önerileri: Evliliği “Havalandırma”
Makale, evliliğin boğulma etkisini azaltmak için üç temel strateji öneriyor:
Maslow’un modeline göre, çiftler arasındaki güçlü bir bağ, yüksek düzey ihtiyaçların karşılanmasını kolaylaştırır.
- Kaynakları optimize etme: Çiftler, mevcut zaman ve enerjilerini daha verimli kullanabilir.
- Yatırımı artırma: Daha fazla zaman ve duygusal çaba, evliliğin kalitesini yükseltebilir.
- Beklentileri azaltma: Çiftler, yüksek düzey ihtiyaçları evlilik dışı kaynaklarla karşılayarak evliliğin yükünü hafifletebilir. Örneğin, “birlikte ayrı yaşama” (living apart together) veya “konsensüel tek eşli olmayan ilişkiler” (consensual nonmonogamy) gibi alternatif modeller, evliliğin yükünü dağıtabilir.
Evliliğin Potansiyeli ve Zorlukları
Bu bağlamda, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, evliliğin sürdürülebilirliğini sağlamak için kritik bir çerçeve sunar.
Finkel ve ekibinin boğulma modeli, modern evliliğin hem büyük bir potansiyel hem de ciddi zorluklar barındırdığını gösteriyor. Günümüzde evlilik, bireylerin en derin ihtiyaçlarını karşılayarak mutluluğu artırabilir; ancak bu, çiftlerin birbirine derin bir bağlılık ve sürekli çaba göstermesini gerektiriyor. Model, evliliğin sadece romantik bir bağ değil, aynı zamanda bir “hedef ortaklığı” olduğunu vurguluyor. Çiftler, ihtiyaçlarını açıkça tanımlayıp kaynaklarını akıllıca kullanarak evliliklerini “oksijenlendirebilir” ve daha tatmin edici bir ilişki inşa edebilir.
Bu çalışma, sadece Amerika’daki evlilik dinamiklerini değil, aynı zamanda bireylerin ilişkilerden beklentilerinin nasıl evrildiğini anlamak isteyen herkes için ufuk açıcı bir perspektif sunuyor. Evlilik, tarih boyunca olduğu gibi, değişmeye ve yeniden tanımlanmaya devam edecek. Ancak bu değişimde başarılı olmak, çiftlerin bilinçli bir çaba göstermesine bağlı.
Kaynak: Finkel, E. J., Hui, C. M., Carswell, K. L., & Larson, G. M. (2014). The Suffocation of Marriage: Climbing Mount Maslow Without Enough Oxygen. Psychological Inquiry, 25(1), 1-41.
Maslow’un ilkeleri, çiftlerin kaynakları optimize etme süreçlerinde rehberlik eder.
Çiftler, Maslow’un öğretilerini benimseyerek, evlilikten daha az beklentiyle hareket edebilir.
Sonuç olarak, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, evliliğin potansiyelini ve zorluklarını anlamada önemli bir kılavuz oldu.
Maslow’un teorisi, bireylerin ilişkilerinden beklediği derin bağların oluşturulmasında kilit bir rol oynar.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini anlayan çiftler, daha tatmin edici bir ilişki kurma yolunda önemli adımlar atabilir.