
İçindekiler
Paris Moda Haftası’nda Parlayan 10 Yıldız: Rüya Gibi Koleksiyonlar
Paris Moda Haftası (PMH), her sezon olduğu gibi bu yıl da moda evreninin kalbinin attığı yer oldu. Tasarımcılar, sanatçılar, editörler ve tutkunlar, şehrin ikonik mekanlarında bir araya gelerek geleceğin trendlerini, sınırları zorlayan yaratıcılığı ve modanın dönüşen ruhunu izledi. 2025 Bahar/Yaz sezonu, geçmişten ilham alan nostalji ile geleceğe bakan teknolojiyi harmanlarken, sürdürülebilirliğin artık bir seçenek değil, zorunluluk olduğunu bir kez daha hatırlattı. İşte bu görkemli şovlar geçidinde, koleksiyonlarıyla zihinlerde ve sosyal medyada en çok iz bırakan 10 tasarımcı:
Simon Porte Jacquemus (Jacquemus) “Le Couché de Soleil” (Gün Batımı)

Jacquemus, bu sezon Paris’in dışına, neredeyse gerçek bir gün batımı manzarası yarattığı devasa bir açık hava sahnesine taşındı izleyicileri. Koleksiyon, adeta Akdeniz sıcağını ve Fransız Rivierası’nın rahat lüksünü şiirsel bir dille anlattı. Kiremit kırmızısı, safran sarısı ve deniz mavisi tonlarında akıcı keten elbiseler; mikro boyutlardan devasa oranlara uzanan ikonik “Le Bambino” çantaların yeni versiyonları; şeffaf tül detaylı krop üstler; hasır dokumalar ve doğal kumaşların hakimiyeti. Nostaljik bir yaz tatili hissi, modern bir minimalizmle buluştu.
Marine Serre (Marine Serre) “Anarşinin Arşivi”

Serre, her zamanki gibi distopik bir gelecek vizyonu ve sürdürülebilirliğin sınırlarını zorlayan bir yaklaşımla geldi. Koleksiyon, “arşiv” teması etrafında şekillenirken, markanın ikonik hilal baskısı yeniden yorumlandı ve parçalanmış, yeniden birleştirilmiş görüntülerle sunuldu. İleri dönüştürülmüş (upcycled) kumaşlardan oluşan karmaşık patchwork elbiseler ve takımlar; teknik kumaşlar ve şeffaf katmanların dikkat çekici kombinasyonları; koruyucu ama bir o kadar da şık balıkçı yaka detaylar ve başlıklar; sporswear unsurların haute couture ile çarpıcı birleşimi. Modanın geleceğine dair cesur ve düşündürücü bir manifesto.
Olivier Rousteing (Balmain) “Siber Gotik Rönesansı”

Rousteing, Balmain’in gösterişli DNA’sını bu sezon dijital çağın estetiği ve gotik mimarinin ihtişamıyla birleştirdi. Karanlık ve ışığın dramatik bir dansına sahne olan podyum, koleksiyonun ruhunu yansıtıyordu. Öne Çıkanlar: Metalik gümüş ve altın dokumalar, deri detaylar; zırha dönüşen omuzlar ve korse yapıları; zincir aksesuarların bolca kullanımı; dijital baskılar ve holografik efektler; uzun, akıcı gece elbiseleri ile keskin takımların kontrastı. Güçlü, kendinden emin ve bir o kadar da teknolojik bir lüks anlayışı.
Jonathan Anderson (Loewe) “Hiper-Gerçeklik ve El Sanatları”

Anderson, Loewe için her sezon beklenmedik bir kavramsal derinlik sunuyor. Bu sezon, hiper-gerçekçi dijital manipülasyonlar ile elle yapılmış hissi veren dokular ve formlar arasında büyüleyici bir gerilim yarattı. Fotoğraf baskılı deri elbiseler ve ceketler; ahşap, seramik veya metal gibi görünen ama aslında deri veya tekstil olan trompe l’oeil (göz aldanması) aksesuarlar; devasa, heykelsi silüetler; elle örülmüş hissi veren detaylar; minimalist renk paletinde (beyaz, bej, siyah) sergilenen aşırılık. Algıları sorgulatan, zekice ve sanatsal bir koleksiyon.
Nicolas Ghesquière (Louis Vuitton): “Geleceğin Arkeolojisi”

Ghesquière, Louis Vuitton’u her defilesinde geleceğe taşırken, bu sezon geçmişin kalıntılarından yeni bir estetik inşa etme fikriyle çıktı. Podyum, bir arkeolojik kazı alanını andırıyordu. Öne Çıkanlar: Asimetrik kesimler ve katmanlı giyim; teknik kumaşlar ile antik dokuların (keten, jüt) beklenmedik kombinasyonları; arkeolojik esintili metalik aksesuarlar ve detaylar; sportif çizgilerin şık silüetlerle buluşması; geniş, yapısal omuz hatları ve dar kesimler. Geçmiş, şimdi ve geleceğin karmaşık ve sofistike bir sentezi.
Daniel Roseberry (Schiaparelli): “Surrealist Biyoloji”

Schiaparelli’nin podyumu her zaman bir performans sanatıdır. Roseberry, bu sezon insan anatomisini, doğayı ve mitolojiyi kendine has sürrealist diliyle yorumladı. İkonik altın işlemeli detaylar ve heykelsi takılar (kulak, burun, dudak formlarında); organik formlara sahip drapeli elbiseler; parlak, canlı renkler (kırmızı, altın, siyah); korselerin yapısal güzelliği; tüyler ve diğer doğal dokuların dramatik kullanımı. Cesur, teatral ve kesinlikle unutulmaz bir haute couture şovu.
Gabriela Hearst (Chloé) “Sessiz Lüksün Dönüşümü”

Hearst, Chloé için sunduğu son koleksiyonunda (görevi bırakıyor) markanın romantik ruhunu sürdürülebilir lüks ve sofistike bir minimalizmle taçlandırdı. Mükemmel kesimli, doğal dokulu (keten, pamuk, ipek) minimalist takımlar ve elbiseler; elle örülmüş detaylar ve dantel eklemeler; toprak tonları ve pastel vurgular; akıcı, rahat silüetler; sürdürülebilir sertifikalı kumaşların ve atölye işçiliğinin vurgusu. Zarif, kalıcı ve derinden sorumlu bir yaklaşım.
Demna Gvasalia (Balenciaga): “Normcore’un Aşırılığı”

Demna, sokak kültürü ile haute couture arasındaki çizgiyi iyice bulanıklaştırmaya devam ediyor. Bu sezon, gündelik giyimin (normcore) en temel parçalarını aşırı büyütülmüş, deforme edilmiş ve lüks kumaşlarla sunarak şok etkisi yarattı. Öne Çıkanlar: Devasa puffer ceketler ve kot pantolonlar; tişörtlerin üzerine giyilmiş takım elbise ceketleri; platformlu spor ayakkabıların (özellikle “3XL” model) yeni varyasyonları; karartıcı gözlükler; logo manipülasyonları. Tanıdık olanı yabancılaştırarak moda tüketimini ve kimliği sorgulatan bir koleksiyon.
Virginie Viard (Chanel): “Bahçede Bir Gece”

Viard, Chanel’in özünü (tweed, inci, zincirler) bu sezon büyüleyici bir gece bahçesi atmosferi içinde sundu. Grand Palais Éphémère, romantik aydınlatmalı bir botanik bahçesine dönüştürülmüştü. Öne Çıkanlar: Çiçek baskılı hafif tüllü elbiseler ve etek-tulum kombinasyonları; parlak renklerde (pembe, mavi, yeşil) rafine edilmiş tweed takımlar; bol, şeffaf bluzlar; çiçek motifli aksesuarlar ve tokalar; gece için parıltılı detaylar. Genç, havadar ve kadınsı bir Chanel yorumu, Karl Lagerfeld mirasını yumuşatarak sürdürüyor.
Rick Owens: “Minimalist Mağara Sakinleri”

Owens, her zamanki gibi karanlık, heykelsi ve ilkel bir estetikle geldi. Koleksiyon, minimalist bir mağara sakinlerinin, teknoloji çağında nasıl giyinebileceğine dair bir vizyon sundu. Monokromatik siyah, beyaz ve toprak tonları; devasa, kubbeli omuz hatları ve huni boyunlar; akışkan deri parçalar; asimetrik drapeler; Owens’ın imzası olan “dunks” ayakkabıların yeni versiyonları; kumaş sarkıtmalar. Primitif ve futuristik, rahatsız edici derecede güzel ve kesinlikle kendine özgü bir dil.
Sonuç: Çeşitliliğin ve Dönüşümün Podyumu
2025 Bahar/Yaz Paris Moda Haftası, tek bir trendin değil, birbirinden zengin ve çeşitli hikayelerin, estetiklerin ve felsefelerin sahnesi oldu. Akdeniz’in sıcak rüyalarından (Jacquemus) dijital distopyaların (Serre, Balmain) derinliklerine, sürrealist sanattan (Schiaparelli) minimalist lükse (Loewe, Chloé) ve normcore’un aşırılığına (Balenciaga) kadar uzanan geniş bir yelpazede, modanın sınırsız ifade gücü bir kez daha kanıtlandı.
Sürdürülebilirlik artık arka planda değil, birçok koleksiyonun merkezinde yer aldı (Serre, Chloé). Nostalji ve gelecek vizyonu iç içe geçti (Louis Vuitton, Loewe). Silüetlerde dramatik oranlar ve heykelsi formlar öne çıkarken, aynı zamanda akıcılık ve rahatlık da vurgulandı. Aksesuarlar, özellikle çantalar ve ayakkabılar, koleksiyonların anlatılarını tamamlayan ikonik parçalar olarak dikkat çekti.
Paris, bir kez daha modanın başkenti olarak, sadece giysilerin değil, fikirlerin, kültürün ve dönüşümün de podyumu oldu. Bu 10 tasarımcı, bu dönüşümün en parlak, en cesur ve en unutulmaz yıldızları olarak, önümüzdeki sezonun ruhunu ve gardıroplarımızın potansiyelini şekillendirmeye hazırlanıyor.