
İçindekiler
İthal Pazar 2016’ya Döndü
Son yıllarda Türkiye otomotiv piyasası, hem iç dinamikler hem de küresel gelişmeler doğrultusunda önemli değişiklikler yaşamaktadır. Yeni markaların pazara girişleri, artan rekabet, fiyat savaşları ve küresel tedarik zincirlerindeki dalgalanmalar, sektörün geleceğini şekillendiren temel unsurlar arasında yer alıyor. Bu süreçte özellikle Çinli üreticilerin pazara hızla giriş yapması ve Avrupa menşeli markaların kârlılık kaygıları, pazarın yapısında köklü değişikliklere yol açıyor. Ayrıca, yerli üreticiler maliyetlerin artması karşısında güçlüklerle karşılaşıyor ve bu durum, toplam üretim ve pazar paylarına yansımaktadır.
Artan Rekabet ve Fiyat Savaşları
Türkiye otomotiv pazarı, son yıllarda hızla büyüyen ve çeşitlenen bir yapıya sahip olmuştur. Yeni markaların, özellikle de düşük maliyetli ve teknolojik açıdan rekabetçiliği yüksek Çinli üreticilerin pazara girmesi, fiyat savaşlarını körüklüyor. Bu fiyat savaşları, tüketicilere cazip teklifler sunulmasına imkan tanırken, markalar arasındaki kâr marjlarını daraltıyor. Yabancı üreticilerin bu agresif rekabet ortamında pazar paylarını artırmak amacıyla sundukları kampanyalar, yerli üreticilerin maliyetleri karşılamada ve rekabet gücünü korumada güçlük yaşamasına neden oluyor.
Özellikle Çinli üreticilerin yeni modelleri ve rekabetçi fiyat politikaları, yerli markaların pazar payını tehdit ediyor. Yerliler, artan maliyetler, yüksek faizler ve döviz kurlarındaki oynaklık gibi faktörler nedeniyle bu rekabete ayak uyduramıyor. Öte yandan, Avrupa menşeli markalar ise kârlılık kaygılarıyla fiyat rekabeti yapmaktan kaçınıyor veya kâr marjlarını korumak adına fiyat artışlarına gidiyorlar. Bu durum, toplam pazar içindeki pay kayıplarını beraberinde getiriyor.
Yerliler Artan Maliyetler ve Rekabetle Mücadele
Türkiye’de faaliyet gösteren yerli otomotiv şirketleri, maliyet artışlarına rağmen rekabet gücünü koruma mücadelesi veriyor. Ancak, yükselen ham madde ve enerji maliyetleri, işçilik ücretleri ve kur dalgalanmaları, üretim maliyetlerini önemli ölçüde artırdı. Bu maliyet artışları, yerli üreticilerin kârlılıklarını azaltırken, aynı zamanda fiyatları artırma zorunluluğunu da doğuruyor.
Bununla birlikte, devletin sağladığı bazı destekler ve teşvikler, yerli üreticilerin maliyetlerini hafifletmeye çalışıyor. Ancak, bu destekler yeterli bulunmuyor ve sektörün genel sürdürülebilirliği açısından yetersiz kalıyor. Yerliler, maliyetleri düşürmek ve rekabet gücünü artırmak amacıyla yeni teknolojilere, verimlilik çalışmalarına ve ihracat odaklı stratejilere yöneliyorlar.
Artan İthalat ve Pazardaki Dönüşüm
Türkiye otomotiv pazarında ithalatın payı hızla artarken, yerli üretim ise gerileme eğiliminde. Otomotiv Sanayii Derneği’nin (OSD) verilerine göre, yılın beşinci ayında ithal otomobilin pazar payı yüzde 71,6 seviyesine ulaştı. İlk 5 ayda ise bu oran yaklaşık yüzde 70 civarında seyrediyor. Bu rakamlar, 2016’dan beri yüzde 70’in altında kalan ithal otomobil pazar payının, tam dokuz yıl sonra yeniden 2016-2017 seviyelerine yükseldiğini gösteriyor.
İthal otomobil satışlarındaki bu artış, ülke içindeki yerli üretimin kapasite kullanım oranlarının düşmesine neden oluyor. Kapasite kullanım oranları, toplam üretim ve satış oranlarına göre şekilleniyor ve şu anda yaklaşık yüzde 68 seviyesinde bulunuyor. Bu da, sektörün tam kapasiteyle çalışmadığını, üretimin yavaşladığını ve ithalatın ise hızla arttığını gösteriyor.
İthalatın Hafif Ticari Araçlara Etkisi
İthalatın özellikle hafif ticari araç segmentinde büyük bir paya sahip olduğu gözlemleniyor. Ocak-Mayıs 2025 döneminde, hafif ticari araç pazarında ithalatın payı yüzde 80’e yaklaştı. Bu segmentte, özellikle Doblo modelinin üretiminin durmasıyla birlikte ithalat oranları hızla yükseldi. 2022 ve sonrasında gerçekleşen bu artış, ithal hafif ticari araçların pazar payında ciddi bir artışa neden oldu.
2022’de yüzde 41,1 olan ithalat payı, 2023’te yüzde 53,8’e çıktı ve 2024’te yüzde 73’e yükseldi. Son aylarda ise ithal hafif ticari araçların payı yüzde 82 seviyesini aşmış durumda. Bu gelişmeler, yerli üreticilerin rekabet gücünün azaldığını ve ithalatın pazar payını hızla artırdığını gösteriyor.
Üretimdeki Durgunluk ve Kapasite Kullanım Oranları
Türkiye otomotiv sanayisi, üretim açısından da zor günler yaşıyor. İlk beş ayda toplam otomotiv üretimi, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1,4 azalarak yaklaşık 598 bin 495 adet seviyesine geriledi. Otomobil üretimi ise yüzde 4 düşüşle 375 bin 183 adet olarak gerçekleşti. Traktör üretimiyle birlikte toplam üretim ise yüzde 3 azaldı ve toplamda 612 bin 238 adet oldu.

Bu rakamlar, sektörün büyüme hızında yavaşlamayı ve bazı segmentlerde duraksamayı ortaya koyuyor. Özellikle, ağır ticari araçlar üretimi yüzde 19 oranında geriledi. Buna karşın, hafif ticari araçlar ise yüzde 7 oranında artış gösterdi. Bu artış, segment bazında farklılıkların olduğunu ve piyasada belirli alanlarda taleplerin değiştiğini gösteriyor.
Kapasite Kullanım Oranları ve Verimlilik
Otomotiv sanayisinin toplam kapasite kullanım oranı ise yüzde 68 seviyesinde kalıyor. Bu, sektörün tam kapasiteyle çalışmadığını ve üretim kapasitesinin önemli ölçüde kullanılmadığını gösteriyor. Araç grubu bazında ise kapasite kullanım oranları şu şekilde:
- Otomobil ve hafif ticari araçlar toplamında: %69
- Kamyon grubunda: %53
- Otobüs ve midibüslerde: %62
- Traktörlerde: %44
Bu rakamlar, sektörün genel anlamda verimlilik açısından düşük seviyelerde olduğunu ve özellikle traktör üretiminde ciddi bir durgunluk olduğunu ortaya koyuyor.
İhracat ve Pazar Dinamikleri
Türkiye otomotiv sanayisi, hem iç pazarda hem de ihracatta önemli bir performans gösteriyor. Ocak-Mayıs döneminde, otomotiv ihracatı adet bazında yüzde 5 artışla yaklaşık 440 bin 221 adet seviyesine ulaştı. Bu, sektörün uluslararası rekabet gücünün devam ettiğini ve ihracatın sürdürülebilirliğine işaret ediyor.
Ancak, iç pazarda tüketici tercihleri ve pazar payları değişiyor. 2025’in ilk beş ayında toplam pazar, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3 artış göstererek 506 bin 592 adet seviyesine ulaştı. Otomobil pazarı ise yüzde 5 büyüyerek 394 bin 327 adete yükseldi. Ticari araç pazarında ise toplamda yüzde 4, ağır ticari araçlarda yüzde 13 ve hafif ticari araçlarda ise yüzde 2’lik gerilemeler yaşandı.
Yerli Araç Payı ve Gelecek Perspektifi
Yerli araçların toplam pazardaki payı ise halen düşük seviyelerde kalmaya devam ediyor. 2025’in ilk beş ayında, otomobilde yüzde 31, hafif ticari araçta yüzde 20 ve ağır ticari araçlarda yüzde 63 oranında yerel üretim payı gerçekleşti. Bu, yerli araçların toplam pazar içindeki payının yüzde 30’un altında olduğunu gösteriyor ve sektörün büyüme potansiyeline rağmen, yerli üretimin pazardaki payını artırmak için daha fazla teşvik ve destek gerektiğini ortaya koyuyor.
Sonuç ve Gelecek Öngörüleri
Türkiye otomotiv sektörü, şu anda hem iç dinamikler hem de küresel gelişmeler nedeniyle önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Artan ithalat, fiyat savaşları, kapasite kullanımındaki düşük seviyeler ve yerli üretimin sınırlı payı, sektörün sürdürülebilirliği ve büyüme potansiyeli açısından çeşitli riskler içeriyor.
Ancak, sektörün güçlü ihracat performansı ve iç pazarın büyüme eğilimi, önümüzdeki dönemde toparlanma ve gelişme fırsatlarını da beraberinde getiriyor. Yeni teknolojilere yatırım, üretim verimliliğinin artırılması ve yerli araçların pazar payını yükseltmek üzere alınacak tedbirler, sektörün gelecekteki sağlıklı gelişimi için kritik önemde olacak.
Politikalar ve Destekler
Hükümetin, sektörün ihtiyaçlarına göre düzenleyeceği politikalar ve sağlayacağı teşvikler, otomotiv sanayisinin büyümesine katkı sağlayabilir. Özellikle yerli üretimi teşvik eden, teknolojik yenilikleri destekleyen ve ithalatı dengeleyecek politikalar, sektörün sürdürülebilirliğini artıracaktır.
Son Söz
Türkiye otomotiv pazarında yaşanan bu dönüşüm, hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor. Yerli üreticilerin rekabet gücünü artırmak ve ithalatı dengelemek için alınacak önlemler, sektörün sağlıklı büyümesi adına kaçınılmazdır. Ayrıca, tüketici tercihlerinin yön değiştirmesi ve teknolojik gelişmeler, pazarın dinamiklerini şekillendirmeye devam edecektir. Bu süreçte, tüm paydaşların ortak hareket etmesi ve stratejik planlamalar yapması, sektörün gelecekteki başarısı için büyük önem taşıyor.